Bu bloga abone ol
en güncel öyküler
Bu Blogda Ara
Bu sitede zaman zaman, hayata dair bir çok yaşanmışlık, değişik bakış açıları, farklı düşünme biçimleri ve etkileyici öyküler bulacaksınız. Keyifli okumalar.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
MİYELİN
Miyelin; nöronların etrafında bir
tür yalıtkan madde gibi gelişip, bu sinir hücrelerinin daha hızlı ateşlenmesini
sağlayan yağ tabakasıdır.
Ne işe yarar?
Bir konu hakkında uzmanlaşmak ya
da beceri sahibi olmak istiyorsak, sürekli yaptığımız bu işte miyelin kendini
hep hazır tutar, birikir ve ateşlemeyi hızlı yapar. Yani bir konuda uzmanlaşmak
istiyorsak nöronlarımızın sürekli miyelinlenmesi gerekir.
Bu teknik bilgiler konumuzun ana
çerçevesini çizmek açısından yeterli ve daha ileriye gitmek sakıncalı. Bundan
sonra söylenecek her ilmi terim, sinir bilimcilerin ilgi ve etki alanına girer
ve edilecek her yanlış kelam, bizi üzer.
Yazı için çıkış noktamı miyelin
seçmemin nedeni, bir süredir zihnimi meşgul eden derinleşme, odaklanma, konsantre
olma ya da tefekküre ulaşma kavramlarını
izah edebilmek için müthiş bir nirengi noktası olmasından ibaret.
Günlük hayatta hepimiz,
çalıştığımız sektördeki incelenmesi gereken evraklarda, okuduğumuz kitap ya da
gazete yazılarında, bitirmemiz gereken proje ya da tez çalışmalarında her daim odaklanamamaktan
yakınırız. Kimimiz bunu dikkat dağınıklığı olarak algılar, kimimiz ise çevresel
etmenlerin etkisine bağlar.
Ortada beliren bu sorun odaklanma
sorunu değil, zamanı etkin kullanamama sorunudur aslında. Zamana, sabun gibi
elimizden irademiz dışı kayıp giden bir kaygan cisim gibi bakmaya devam ettikçe,
sorunun müsebbibinin kendimiz olduğunu düşünmek içten bile değil!
Odaklanma ya da derinleşme
sorununa dair ileri yaştaki kişilerin; “Okuduğumu bir okuyuşta anlayamıyorum”
ya da “Siz gençler gibi pırıl pırıl dimağlara sahip olup da okuduğumu bir
çırpıda anlayabilecek yaşta değilim” söylemleri sadece laf-ı güzaftan ibaret.
Sizleri temin ederim şu ana kadar hiçbir sinir bilimci “Beynin eskimesine” dair
bir açıklamada bulunmadı. Beyin eskimez,sadece doğru kullanılmaz!
Bir husus hakkında derinleşmek ve
uzmanlaşmak istiyorsak bunu yine kendi belirleyeceğimiz usullere göre kendimiz
yapabiliriz. Birkaç örnekle sanırım konu daha anlaşılır hale gelecektir.
Bir Alman bilim insanı, gün
içerisinde geçirdiği zamanı etkin ve verimli kullanamadığı için hem akademik
kariyerinde ilerleme sağlayamamaktan hem de kendini mutsuz hissetmekten
şikayetçidir. Bunun için düşünüp çözüm üretmeye karar verir. Sorunun kaynağının
ne olduğunu sorguladığında aslında çok çalıştığını ama verim alamadığını tespit
eder. Oturur, bir gününü tahayyül eder. Sabah erkenden kalkıp işine gidiyor,
öğrencilerine ders veriyor, ders aralarında akademik çalışmalarına devam etmek
için odasına geçiyor, bu süre boyunca kapısını koridordaki öğrencilerin sesini
duyacak şekilde açık bırakıyor, telefonunu masanın üzerine koyuyor, masasının
üzerindeki bilgisayar sürekli açık ve ardı arkası kesilmeyen bir mail trafiğinin
içerisinde kendini buluyor ve anlıyor ki derinleşemiyor.
Bir müddet sonra küçük bir kasabada,
göl kenarında gördüğü, etrafı
sakinliklerle dolu bir evi kiralamaya karar veriyor. Bir nevi bu evi kendisi
için “inziva mekanı” ilan ediyor.
Her sabah daha erken uyanıp yaklaşık iki saat, kiraladığı bu evde, tüm dış
etkiden ve uyaranlardan uzak, sadece yapması gerekenlere yoğunlaşarak zamanını
etkin ve verimli geçiriyor. Sonrasında ise asıl yapması gereken işe dönüyor ve
rutin hayatına devam ediyor.
Göl kenarındaki bu evde günde
sadece iki saat derinlemesine geçirilen bir yıl sonunda, iki akademik kitap ve
yirmiye yakın bilimsel makale ortaya çıkıyor.
Şimdi hepinizin odaklanmak ya da
derinleşebilmek için inzavaya mı çekilmemiz gerekiyor dediğinizi duyar gibiyim.
Elbette hayır. Ama zamanı etkin ve verimli yönetebilmek, bir konu hakkında
odaklanabilmek ya da derinleşebilmek için hayatımızın emir komutasını kontrol
altına almamız gerektiği su götürmez bir gerçek.
NEREDEN BAŞLAMALIYIZ?
Öncelikle şunu aklımıza iyice
sokalım ve unutmayalım. Dünya da olup biten her şeyi takip etmemiz ve bilmemiz
imkansız. İletişim teknolojilerinin hızla yayıldığı bu çağda, saniyeler içinde
değişen bu dünya düzenine ayak uydurmamız sadece bir ütopya…
İnsanların sizi, gelişen ve
değişen dünyayı takip etmediğinizi, sosyal medya kullanmadığınızı, bir
facebook, twitter ya da instagram hesabı sahip olmadığınızı söylediklerinde
bunun ezikliğini hissetmeyin. Bir e-posta hesabınız olmayabilir, bu hususta
yadırganabilirsiniz. KORKMAYIN!
Sabah gözünüzü açtığınızda
yüzünüzü yıkamadan almayın şu lanet olası şeyi elinize, sevdiklerinizle sohbet
ederken, çocuğunuzla oyun oynarken iki de bir göz ucunuzla bakmayın şu
zımbırtıya, gece yatağınıza ortak etmeyin artık. Emin olun hepimiz ondan daha
akıllıyız.
Kerimcan Durmaz’ın instagramdaki ne
idüğü belirsiz salaş videolarını hiç izlememiş olabilrisiniz,Nusr-et’in Dubai’de
yeni açtığı restorandan bi haber de olabilrsiniz, Acun’un senelerdir gayrı
meşru yaşadığı ilişki bugünlerde evlilikle sonuçlanmış da olabilir. Tüm bu olup
bitenlerin farkında olmayabilirsiniz.
Tüm bu farkında olmadığınız
şeyler, içinizde koca dünyayı kovalama hissi oluşturmasın. Emin olun yakalayamayacaksınız.
Sadece şöyle düşünün. “Benim
istediklerim bunlar değil ve ben oluşturacağım kendi dünyam da mutlu olabilirim.”
Şayet bir konu hakkında düşünmek,
derinleşmek, tefekkür etmek istiyorsanız ya da bir beceri sahibi olmaya
niyetiniz varsa sessizliği seçin ve arının. Düşünsenize evin penceresinden
izlediğiniz çok şiddetli yağan yağmur bir müddet sonra kesilir. “Yağmur dindi”
deriz. Aslında yağmur dinmez durur. Dinmek durmak demektir. Bir şey durunca
anlaşılır. Anlamak için durmak gerekir. Yağmur yağarken insan bir şey düşünmez
ama yağmur durunca o ıslaklık, o koku seni düşündürür. Geçmişe götürür,
geleceği düşündürür. O zaman anlarsın, idrak ve vuslat edersin.
Ne demiş Dücane Cündioğlu;
Anlamak için durmak zorundasın.
Understanding (ing.)
Verstehen (alm.)
Episteme (yun.)
Vakafe (ar.) gibi anlama'nın kökü hep durmak'tır.
Understanding (ing.)
Verstehen (alm.)
Episteme (yun.)
Vakafe (ar.) gibi anlama'nın kökü hep durmak'tır.
O halde işe kendimizi terbiye
etmekten başlamamız gerekir. Bir sahil kasabasında ıssız bir yerde ev alacak
imkanımız olmayabilir, ama bulunduğumuz her ortamı ıssızlaştırmak kendi elimizde.
Keşiş olalım demiyorum yeter ki irademiz kesin olsun.
Elinize bir kitap aldınız.
Zekanızı kibarlaştırmak için okumaya karar verdiniz. Fakat bulunduğunuz ortamda
öyle çok iç ve dış etken var ki bunları ortadan kaldırmadığınız sürece o
zekadan bir hayır beklemenin hiçbir anlamı yok artık. Sehpanın üzerinde duran,
dahil edildiğiniz gruplardan sürekli whatsapp bildirimi gönderen şu akıllı
telefonu kaldıralım artık, sesi açık olan fakat kafanızı tenezzül edipte
izlemediğiniz şu televizyonu kapatın lütfen, e-postalarınıza bakmaktan bir süre
için vazgeçin. Kendi içinize dönün! Emin olun elinizde tuttuğunuz o kitap
sizleri görmediğiniz yerlere götürecek, duymadığınız hikayeler anlatacak,
kuramadığınız hayalleri kurduracak.
İki saatliğini de olsa belki de Norveç’te bir balıkçı olursunuz, belki bir
maden işçisi, belki de Kapalıçarşıda bir ermeni ustanın yanında takı yapan bir
zenaatkar.
Mesele ne biliyor musunuz? Bir at
arabasının tahta tekerini evinizin küçücük atölyesinde günlerce yontupta ona
şeklini verdikten sonra, şöyle geriye çekilip gösterdiğiniz irade ve sabrın
yüzünüzde yarattığı “o anlık” mutluluk.
DURUN, DÜŞÜNÜN VE TEFEKKÜR EDİN…
A-2 İhsan ÖZTÜRK 27.09.2017/
01:49
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Popüler Yayınlar
KUZEY KORE DÜNYA'YA KAFA MI TUTUYOR?
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Yorumlar