Bu bloga abone ol
en güncel öyküler
VİCDANIMDAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAM BEN!
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Bu Blogda Ara
Bu sitede zaman zaman, hayata dair bir çok yaşanmışlık, değişik bakış açıları, farklı düşünme biçimleri ve etkileyici öyküler bulacaksınız. Keyifli okumalar.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Etiketler
1988 Aksaray
Kırtasiye dükkanına çok yakındı oturdukları ev...Bu, taşındıkları kaçıncı evdi annesi bile hatırlamıyordu artık. Sık sık unutamadığı "Gavurlar Mahallesi" ndeki oturdukları evden, komşularından, mahalle sakinlerinden bahsederdi... Asıl adı "Zincirli Mahallesi" olmasına rağmen, Ermeni ve Rumların çoğunlukta olmasından mütevvellit gavurlar mahallesi olarak anılır olmuş burası. El sanatlarında ve kuyumculukta üstlerine yokmuş. Memleketin çoğu insanı zenaat ve ticareti onlardan öğrenmiş. Kendileri için özel günleri ihmal etmez, dillerini ve kültürlerini her daim yaşatmaya çalışırlarmış.
Türkiye'nin zengin tarihsel geçmişinin dışa yansıyan portrelerinden birini oluşturmuş insanlar burada. Balkanlardaki mübadele ve doğudaki tehcir olayları sonrası memleketin dört bir köşesine yayılan bu insanlar, gidip yerleştikleri her yerde oranın sakinleriyle sıcak ilişkiler kurmuşlar, unutulmaz dostuklar kazanmışlardı.
İhsan'da hayal meyal hatırlıyordu annesinin hasretle andığı, anlattığı bu mahalleyi. Gavurlar mahallesindeki Kürt Ali'den kiraladıkları beşinci kattaki evi, mahallenin "Deli Musa"sını, arnavut kaldırımlı taş sokakları, karşı apartmandaki Nursen teyzeyi, oğlu Yavuz'u...
Unutamadığı bir şey daha vardı. Bacağındaki mobilet yanığı...
Babası akşamları işten mobiletle döner, İhsan mahallede kapı önünde arkadaşları ile oynarken babasını beklerdi. Yine bir Temmuz akşamı babasının uzaktan geldiğini görünce koşarak onun yanına gitti. Her zamanki gibi babasına kendisini biraz gezdirmesini istediğini söyledi ama, söylemesi ile mobiletin üzerine atlaması bir oldu. Ardından "cısssss" diye bir ses ve yanık et kokusu! Sağ bacağının iç tarafını mobiletin kızgın radyatörüne yapıştırmış ve yakmıştı. Kulakları sağır eden bir inleme, babasının suratına yansıyan acı bir ifade!
Herşey bir anda olmuştu ve İhsan'ın canı çok acımıştı. Sonrasını pek hatırlamıyordu. Nasıl iyileşti, nereye götürdüler, ne sürdüler bilmiyordu. Bacağındaki yanık izi epey sürdü. Büyüdükçe azaldı, sonra da silinip gitti. Vücudundan beraat etti ama anılarında mahkum kaldı...
Kapı zilinin çalmasıyla gelenin babası olduğunu anladı. Kısa ve kesik çalardı babası zili. Annesinin mutfaktan ellerini havluyla durulayarak çıktığını gördü ve eteğinin arkasına saklanarak kapıya doğru ona eşlik etti. Babasının elinde iki ekmek, üşümüş kırmızı bir burun ve suratında yorgun bir ifade vardı. Her zaman yaptığı gibi doğru banyoya gidip elini yüzünü yıkadı, üzerini değiştirdi ve sobanın yanındaki yerine oturdu. Birinci ritüel yerine gelmişti.
Evler sobalıydı o zamanlar. Annelerin en zahmetli meşgalesi! Tek bir odada soba yanardı. Yemek hazırlama ve bulaşık zülumdü. Buz gibi suyun altına sokulan eller soğuktan pembeleşir, içeri gelince sobanın borusuna sarılır, damlayan su tanecikleri sobanın üstünde tuhaf sesler çıkarırdı. Çamaşırlar boruya bağlanan ucu mavi tokalı demirlere asılır, güğüm sobanın üzerinden hiç eksik olmazdı. Gazete parçası, çıra derken son dönemlerde soba tutuşturmakta pek maharetli piknik tüpü üzerine takılı pürmüzlerle bu telaş bir nebze ortadan kalkmışa benziyordu.
Türkiye'nin zengin tarihsel geçmişinin dışa yansıyan portrelerinden birini oluşturmuş insanlar burada. Balkanlardaki mübadele ve doğudaki tehcir olayları sonrası memleketin dört bir köşesine yayılan bu insanlar, gidip yerleştikleri her yerde oranın sakinleriyle sıcak ilişkiler kurmuşlar, unutulmaz dostuklar kazanmışlardı.
İhsan'da hayal meyal hatırlıyordu annesinin hasretle andığı, anlattığı bu mahalleyi. Gavurlar mahallesindeki Kürt Ali'den kiraladıkları beşinci kattaki evi, mahallenin "Deli Musa"sını, arnavut kaldırımlı taş sokakları, karşı apartmandaki Nursen teyzeyi, oğlu Yavuz'u...
Unutamadığı bir şey daha vardı. Bacağındaki mobilet yanığı...
Babası akşamları işten mobiletle döner, İhsan mahallede kapı önünde arkadaşları ile oynarken babasını beklerdi. Yine bir Temmuz akşamı babasının uzaktan geldiğini görünce koşarak onun yanına gitti. Her zamanki gibi babasına kendisini biraz gezdirmesini istediğini söyledi ama, söylemesi ile mobiletin üzerine atlaması bir oldu. Ardından "cısssss" diye bir ses ve yanık et kokusu! Sağ bacağının iç tarafını mobiletin kızgın radyatörüne yapıştırmış ve yakmıştı. Kulakları sağır eden bir inleme, babasının suratına yansıyan acı bir ifade!
Herşey bir anda olmuştu ve İhsan'ın canı çok acımıştı. Sonrasını pek hatırlamıyordu. Nasıl iyileşti, nereye götürdüler, ne sürdüler bilmiyordu. Bacağındaki yanık izi epey sürdü. Büyüdükçe azaldı, sonra da silinip gitti. Vücudundan beraat etti ama anılarında mahkum kaldı...
Kapı zilinin çalmasıyla gelenin babası olduğunu anladı. Kısa ve kesik çalardı babası zili. Annesinin mutfaktan ellerini havluyla durulayarak çıktığını gördü ve eteğinin arkasına saklanarak kapıya doğru ona eşlik etti. Babasının elinde iki ekmek, üşümüş kırmızı bir burun ve suratında yorgun bir ifade vardı. Her zaman yaptığı gibi doğru banyoya gidip elini yüzünü yıkadı, üzerini değiştirdi ve sobanın yanındaki yerine oturdu. Birinci ritüel yerine gelmişti.
Evler sobalıydı o zamanlar. Annelerin en zahmetli meşgalesi! Tek bir odada soba yanardı. Yemek hazırlama ve bulaşık zülumdü. Buz gibi suyun altına sokulan eller soğuktan pembeleşir, içeri gelince sobanın borusuna sarılır, damlayan su tanecikleri sobanın üstünde tuhaf sesler çıkarırdı. Çamaşırlar boruya bağlanan ucu mavi tokalı demirlere asılır, güğüm sobanın üzerinden hiç eksik olmazdı. Gazete parçası, çıra derken son dönemlerde soba tutuşturmakta pek maharetli piknik tüpü üzerine takılı pürmüzlerle bu telaş bir nebze ortadan kalkmışa benziyordu.
Akşam yemekleri, oturma odasında sininin üzerinde yenirdi. Mutfaktan tüm yemek oraya taşınır, aile fertleri sofranın başına oturur ve İkinci ritüel devreye girerek dönemin meşhur dizisi " Yalan Rüzgarı" eşliğinde yemek yenmeye başlanırdı. Babasının pembe dizisiydi bu. Can ebıtlar, cek ebıtlar, eşliler, krikitler ve daha nelere neler. İzlemez sanki yaşardık tüm senaryoyu. Onlarla üzülür onlarla sevinirdik. Viktor ile Nil Ebıt evliydi. Nil Ebıt, Can Ebıt'ın kızı Viktor ise karizmatik damattı. Kocaman bir aile ve entrikalarla dolu yalanlar rüzgarı eserdi evin içinde.
Güzel günlerdi vesselam. Yorucuydu, zordu, imkansızlklar çoktu ama huzurluydu...
Güzel günlerdi vesselam. Yorucuydu, zordu, imkansızlklar çoktu ama huzurluydu...
Popüler Yayınlar
VİCDANIMDAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAM BEN!
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar


Yorumlar