Bu bloga abone ol
en güncel öyküler
VİCDANIMDAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAM BEN!
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Bu Blogda Ara
Bu sitede zaman zaman, hayata dair bir çok yaşanmışlık, değişik bakış açıları, farklı düşünme biçimleri ve etkileyici öyküler bulacaksınız. Keyifli okumalar.
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
Etiketler
Eylül 1987 Aksaray

Kara önlüğün üzerindeki kolalı beyaz yakanın düğmesini de ilikledikten sonra, dizlerinin üzerine oturup son bir kez daha baktı oğluna. Eliyle pamuk saçlarını son bir kez daha düzeltip, usulca doğruldu. Vestiyerden bordo renk kaşe kabanına uzandı, üzerine geçirdi, siyah kısa çizmelerini kapının önüne koydu. Son bir kez aynaya bakıp, kapıyı kendine doğru çekerek üzerindeki anahtarı iki defa sağa çevirip kilitledi. Elinden sımsıkı tuttuğu oğlu ile birlikte okul yoluna doğru ağır adımlarla yürümeye başladılar.
İhsan, tıknaz, esmer ve donuk bir çocuktu. Annesine benzediği söylenirdi eş dost arasında.Büyükleri tarafından "kara oğlan" diye sevilirdi zaten. Pek anlam veremediği bu durumu pek de umursadığı söylenemezdi açıkçası.
Okulun ilk günü sakin geçti onun açısından. Etrafı izledi saatlerce. Karşısında kara bir tahta, tahtanın üstünde adını sonradan öğreneceği sarı saçlı mavi gözlü bir adam, sağında solunda anlayamadığı yazılar. Üzerine oturduğu ve ellerini koyduğu kahverengi sıralar, kapının yanında fileli mavi bir çöp kovası, sol çaprazında büyükçe bir masa ve verzalit sandalye de oturan kocaman kalın çerçeveli gözlüğü olan uzun boylu bir kadın, etrafında hepsi birbirine benzeyen aynı renk giyinmiş bir sürü çocuk. Kim bunlar? Ben neredeyim? Neresi burası?diye düşünürken kulağına çalınan bir zil sesi. Dışardan gelen bağırtılar. Uzun boylu kadının boğuk sesiyle; "şimdi tenefüs zamanı" deyişi. Tenefüs ne? Sınıfta bir hareketlenme, kıpırdanmalar, çoğalan sesler ve bir karmaşa...Koridora doğru yönelirken artan zil sesi. Elinde çıngıraklı bir demir parçasını sağa sola sallayarak hızlı adımlarla yürüyen mavi önlüklü bir amca! Aklında Annesinin okula gelirken ona anlattığı şeyler.
"Artık okula başlıyorsun oğlum. Okumayı ve yazmayı öğreneceksin. Öğretmenin ve arkadaşların olacak."
Demekki okumak dediği şey kara tahtanın üzerinde biraz önce gördüğü çerçevelerinin içindekileri anlamaktı. Yazmak ise anladığı şeylerin aynısından kara tahtaya bir şeyler karalayabilmekti. Öğretmen dediği o uzun boylu kadın, arkadaşları ise avluda bu çılgınca koşuşan çocuklar olmalıydı. Yüzüne bir tebessüm ilişti. Sevmişti bu çok bilinmeyenli denklemi.
Ama annesi okulun tam ortasında hareketsiz duran ve sadece kafası görünen bu adamdan bahsetmemişti. Dakikalarca baktı ona. Yüzünün bütün kıvrımlarını inceledi.
Birden arkasında omzuna dokunan bir el hissetti. Arkasını döndü ve şimdi yüzünü tam olarak hatırlayamadoğı o kız " ATATÜRK" dedi.
İhsan; bir müddet sessiz kaldıktan sonra -"Kim ?"dedi.
- işte o dakikalardır baktığın kişi.
- Ne demek ATATÜRK?
- İşte onun adı.
- Ben adını merak etmedim ki...
- Neden bakıyorsun peki şaşkın bir şekilde?
- Kımıldamıyor ama...
- Kımıldayamaz çünkü o heykel, daha doğrusu büst. O ülkemizin kurucusu.O asker. O kurtarıcımız.
- Sınıftaki kara tahtanın üzerindeki adam da mı bu?
- Evet! Artık onu her yerde görmeye alışacaksın. Kitaplarda, okulda, meydanlarda, televizyonlarda...
Ve sonra benim adım "Sevgi" deyip hızlı adımlarla uzaklaştı oradan.
İhsan tekrar karşısındaki heykele dönüp, hayranlıkla bir daha baktı. ATATÜRK...
İhsan, tıknaz, esmer ve donuk bir çocuktu. Annesine benzediği söylenirdi eş dost arasında.Büyükleri tarafından "kara oğlan" diye sevilirdi zaten. Pek anlam veremediği bu durumu pek de umursadığı söylenemezdi açıkçası.
Okulun ilk günü sakin geçti onun açısından. Etrafı izledi saatlerce. Karşısında kara bir tahta, tahtanın üstünde adını sonradan öğreneceği sarı saçlı mavi gözlü bir adam, sağında solunda anlayamadığı yazılar. Üzerine oturduğu ve ellerini koyduğu kahverengi sıralar, kapının yanında fileli mavi bir çöp kovası, sol çaprazında büyükçe bir masa ve verzalit sandalye de oturan kocaman kalın çerçeveli gözlüğü olan uzun boylu bir kadın, etrafında hepsi birbirine benzeyen aynı renk giyinmiş bir sürü çocuk. Kim bunlar? Ben neredeyim? Neresi burası?diye düşünürken kulağına çalınan bir zil sesi. Dışardan gelen bağırtılar. Uzun boylu kadının boğuk sesiyle; "şimdi tenefüs zamanı" deyişi. Tenefüs ne? Sınıfta bir hareketlenme, kıpırdanmalar, çoğalan sesler ve bir karmaşa...Koridora doğru yönelirken artan zil sesi. Elinde çıngıraklı bir demir parçasını sağa sola sallayarak hızlı adımlarla yürüyen mavi önlüklü bir amca! Aklında Annesinin okula gelirken ona anlattığı şeyler.
"Artık okula başlıyorsun oğlum. Okumayı ve yazmayı öğreneceksin. Öğretmenin ve arkadaşların olacak."
Demekki okumak dediği şey kara tahtanın üzerinde biraz önce gördüğü çerçevelerinin içindekileri anlamaktı. Yazmak ise anladığı şeylerin aynısından kara tahtaya bir şeyler karalayabilmekti. Öğretmen dediği o uzun boylu kadın, arkadaşları ise avluda bu çılgınca koşuşan çocuklar olmalıydı. Yüzüne bir tebessüm ilişti. Sevmişti bu çok bilinmeyenli denklemi.
Ama annesi okulun tam ortasında hareketsiz duran ve sadece kafası görünen bu adamdan bahsetmemişti. Dakikalarca baktı ona. Yüzünün bütün kıvrımlarını inceledi.
Birden arkasında omzuna dokunan bir el hissetti. Arkasını döndü ve şimdi yüzünü tam olarak hatırlayamadoğı o kız " ATATÜRK" dedi.
İhsan; bir müddet sessiz kaldıktan sonra -"Kim ?"dedi.
- işte o dakikalardır baktığın kişi.
- Ne demek ATATÜRK?
- İşte onun adı.
- Ben adını merak etmedim ki...
- Neden bakıyorsun peki şaşkın bir şekilde?
- Kımıldamıyor ama...
- Kımıldayamaz çünkü o heykel, daha doğrusu büst. O ülkemizin kurucusu.O asker. O kurtarıcımız.
- Sınıftaki kara tahtanın üzerindeki adam da mı bu?
- Evet! Artık onu her yerde görmeye alışacaksın. Kitaplarda, okulda, meydanlarda, televizyonlarda...
Ve sonra benim adım "Sevgi" deyip hızlı adımlarla uzaklaştı oradan.
İhsan tekrar karşısındaki heykele dönüp, hayranlıkla bir daha baktı. ATATÜRK...
Popüler Yayınlar
VİCDANIMDAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAM BEN!
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar


Yorumlar