Şehr-i İstanbul


Harem'e indiğinde sabah 05:30 sularıydı. Hafif bir rüzgar denizin nemi ile karışmış, parmakları yapış yapış olmuştu. Cebindeki paraları eliyle kontrol etti, ayakkabısının içindeki parayı zaten hissedebiliyordu...Hepsi yerli yerindeydi. Kalabalığı izledi bir müddet, etrafına bakındı. Ufak valizini bagajdan aldı, omzuna astı. Gideceği yeri birilerine sorması gerekiyordu. Ağır adımlarla yürümeye başladı. Otogarın çıkışında gördüğü simitçi çocuğa doğru yaklaştı.
- Tuzlaya nasıl gidebilirim?
- Şurdan Haydarpaşa'ya doğru yürü, ordan banliyö trenine bin, Tuzla istasyonunda in dedi.
- İçinden İstanbul'un simitçisi bile ne kadar kibar konuşuyor diye geçirirken, eliyle çocuğun omzuna dokunarak teşekkür etti.

- İçinden İstanbul'un simitçisi bile ne kadar kibar konuşuyor diye geçirirken, eliyle çocuğun omzuna dokunarak teşekkür etti

Yaklaşık yirmi dakika yürüdükten sonra tarihi bir binanın karşısında buldu kendini. Biraz soluklanmak için durdu, bir yandan da binayı izledi. Önündeki merdivenleri tırmanmaya başladı. Tahta bir kapıdan içeri girdi. Bilet alınması gerekiyor sanırım diye kendi kendine konuştu. Bir kaç insanın bulunduğu kalabalığa doğru yöneldi.
Önündeki adama;
- Tuzla için bileti burdan mı alıyoruz abi? diye sordu.
Adam; ağzını bile açmadan elleri cebinde sadece başını sallayarak onayladı.
Biletini aldıktan sonra vagonlardan birine bindi ve gördüğü ilk boş koltuğa oturdu. Kondoktörün düdüğü ile birlikte tren hareket etmeye başladı. Hayatında ilk defa trene binmenin heyecanı ile acaba ineceğim yeri kaçırırımın telaşı birbirine karışmıştı. Hızla giden trenin camından ona sunduğu kadar manzara hakkı vardı. Yüksek binalar, binaların arasında görünen deniz, denizin üstündeki yakamoz...
Görebildikleri bu kadardı. Kafasını yukarı kaldırdığında istasyon isimleri tek tek yazılıydı. Anlaşılan Tuzla'ya daha iki istasyon vardı.
Tren yavaşlamaya başlayınca Tuzla tabelası göründü. Elini valizine uzattı, usulca doğruldu. İndiği yerde bir müddet sağına soluna bakındıktan sonra önündeki merdivenlerden aşağıya doğru hızlı adımlarla ilerledi. Caddeye indiğinde "Tuzla Piyade Okuluna Gider" levhasını gördü ve ok istikametini takip etti. On beş dakika yürüdükten sonra karşısında kocaman çapraz bir tüfek, ortasında bir miğfer ve çift taraflı kayar kapının ortasında bür klube gördü. Kaderi bu kapının içerisinde gizliydi. Adım atarsa yaradanın ona çizmiş olduğu yazgıyı yaşayacak, geri dönüp giderse karanlığın içerisine hapsolacaktı. Annesi ve babası geldi bir an aklına. Elleri nasırlı babası ve ağlamaklı, gözleri dolu anası. "KADERİM" dedi adımını içeri attı...


             

Yorumlar

Popüler Yayınlar